Pazar, Nisan 13 2025

19.06.2016

Dolunayı izliyorum güneşin battığı yerden. Okyanusun üzerinde sanki sonsuz yakamoz uzanıyor.

Çıktığım en uzun mesafe olmasa da en uzun süreli kara yolcuğu tekrar başladı. Madagaskar’ın kuzeyinde bulunan Mahajanga’da işimizi tamamladıktan sonra yerlilerin Tana dediği Antananarivo’ya dönüyoruz. Dolunay yavaştan batmaya hazırlanırken Güneş de doğmaya hazırlanıyor Madagaskar’ın üzerine.

Büyük Okyanus taraflarından önce Japonya üzerine geldikten sonra sırasıyla Asya ülkelerini aydınlatacak ve sonrasında sıra buraya da gelecek. Muhtemelen ben yine onu seyrediyor olacağım. Biraz hasta ve uykusuz olmama rağmen yolculukta uyumak hiç bana göre değil. Ufukta dolunayla birlikte kıvrıla kıvrıla giden tek şeritli Madagaskar yollarındayız. Uyumak pek çok şeyi kaçırmak olurdu. Madagaskarlıların da daha gün doğmadan ayaklanıp yollara, tarlalara dağıldığı görmek biraz daha cesaretlendiriyor.

Nedendir bilinmez bana da pek çok kişiye geldiği gibi Madagaskar ismi çok çekici geliyordu eskiden beri. Ne yalan söyleyelim bir gün giderim demişliğim vardır ama buna inanarak dediğimi hatırlamıyorum. Madagaskar haricinde diğer çekici gelen ülkeler de Papua Yeni Gine ve Yeni Zelanda olmuştur. Bu ikisine bile gitmeye çok yaklaşmıştım zamanında. Ama Madagaskar hakkında bu çekici gelme sadece kuru bir sempati beslemekten öteye geçmemişti. Madagaskar’ın Fransızlardan yakın tarihlerde özgürlüklerini aldığını, adanın Hindistan’dan kopup yüzyıllarca kapalı ekosistemi ile pek çok zenginliği barındırdığını, nüfusunun belki de Afrika’daki en kozmopolit yapısına sahip olduğunu çok sonra seyahat öncesinde öğrenecektim. Pek çok kişinin aksine aynı isimle yapılmış animasyon filmlerini seyretmemiş, Küçük Prens’in gezegeninden temizlemeye çalıştığı Boabap ağaçlarının bu ülkede olduğunu da çok sonra öğrenmiştim. Benimkisi daha çok çocuksu bir sempatiydi.

Burada yazıya biraz ara vermeliyim. Dolunay iyice inmeye başladı ve bu anı kaçırmamam gerekiyor.

Şu ilaçlar da insanı kötü yapıyor. Özellikle hiç hasta olmak istemeyeceğiniz Afrika’da iseniz çilesi bir kat daha artıyor. Şoförümüz, çocukken düz gitmek varken neden kıvrıla kıvrıla yapıldığına bir türlü akıl erdiremediğim Anadolu yollarına benzer, şehirlerarası yoldan kıvrıla kıvrıla giderken bir yandan da uyuyan yol arkadaşlarımı sarsmamaya da özen gösteriyor. Adının Vivi olduğunu çok sonra öğrendiğim şöförümüz her köprü öncesinde özenle yavaşlıyor, tek şeride inen ve çoğu zaman derme çatma metal köprüden ya dikkatlice geçiyor, veya gelen başka araç varsa önce onun geçmesi için bekliyor. Sadece köprülerin bu eksik yapısı bile yolculuğumuzu en az 1 saat uzatmış olabilir. Bazı köprülerin üzerinden geçerken sallandığını da hissetmek ayrı gerginlik unsuru. Ama tek geçen biz değiliz tabi ki.

12 saatlik yolculuğumuzu kısaca özetlemek gerekirse yolculuğumuzun ilk 5 saatlik bölümü yeşillik alanlardan geçerek, geri kalan 7 saatlik bölümü de çıplak, uçsuz bucaksız tepeler ve düzlüklerden oluşuyor. Kitaplara baktığımızda Madagaskar önceleri çok daha yeşillik bir yerdi. Bir ucundan diğerine uçsuz bucaksız yağmur ormanlarının yer aldığı sayısız türde hayvan ve bitkinin bir arada yaşadığı bir cennet. Ama sonra insanoğlu ile tanışan Hint Okyanusunun egzotik kıtacığı bu hale gelmiş oldu büyük ihtimalle. Dünyanın geri kalan bölümünde daha önce olduğu ve hala gerçekleşmeye devam ettiği gibi talan devam ediyor. Günümüzde hala artan gıda ihtiyacını karşılamak ve daha fazla para kazanmak isteyen açgözlü girişimci ve çiftçiler dünyanın farklı yerlerinde ormanları söküp tarım arazisi yapmaya devam ediyor. Hiç orman kalmadığında ne yapacaklar merak etmiyor değilim.

Dolunay iyiden iyiye batıyor. Madagaskarlılar gibi sabahın erken saatlerinde uyuyamayıp ayakta olan ben ne oldu, nasıl oldu çok emin değilim ama bir yandan bu cümleleri yazarken bir yandan ay ışında etrafı keşfetmeye çalışıyorum.

En son ne zaman gittiğim bir ülke beni bu kadar heyecanlandırdı, içimde yazma isteği uyandırdı bilmiyorum. Herhalde Bangladeş’ti.
Halbuki bu blogda tüm gittiğim yerleri yazmayı umut ediyordum.

İleride belki tamamlarım.

Amacım Madagaskar gezi rehberi yazmak değil. Böyle bir yazı bekliyorsanız bundan sonraki Madagaskar yazılarını çok okumanıza gerek yok. Madagaskar’a gitmiş birinin gözlemlerini, düşüncelerini aktarmaya çalıştım. Ama rehber bilgi olmasa da bir gün yolunuz Madagaskar’a düşerse işinize yarayacak seyahat bilgilerini de elimden geldiğince aralarda vermeye çalışacağım.

Dolunay iyice gözden kayboldu. Muhtemelen Afrika’nın batı sahillerinde okyanusu aydınlatmaya devam ediyordur. Biraz dinlensem fena olmayacak.

Güneşin doğması da yakındır.

(Madagaskar notları diğer yazılar 2,3)

Kamil Mehmet ÖZKAN

Previous

Ânı Yaşa - Kaçırma

Next

Madagaskar Notları 2 - Gün Doğumu

About Author

Kamil Mehmet ÖZKAN

Digital Transformation Evangelist, New Media, Speaker, Blogger, Büyük Dönüşüm, Zubuf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Check Also