Kitap Peşinde Frankfurt
Frankfurt uçağının kapı kapamasına yaklaşık olarak 1,5 saat var ve ben hala elimde valizim ile Harbiye’de bulunan ve onlarca bankosu ile Avrupa ülkelerine gitmek isteyenlerin ilk duraklarından biri olan VSF ofisinin kapısındayım. Daha önce defalarca kez almama rağmen yeni bir Schengen Vizesi için bekliyorum. Son günlerde global gündem karışık olunca vize süreçleri de sıkıntıya girmiş birgün önce beklememe rağmen çıkmamış ve seyahatimi ertelemek zorunda kalmıştım. İçeriden benim evraklarımla ilgililenen şirket yetkilisinin elinde tek pasaport var ve o benimki. Diğer 20 kişi birgün sonrasını beklemek zorunda.
Koşturmaca başlıyor. Metrolar, merdivenler, güvenlik kontrolleri ve nihayet havalimanındayım. Biraz soluklanıp Frankfurt Kitap Fuarı’na gitmek için hazırım. Ve koridordan tercih ettiğim koltuğuma yerleşiyorum. Az sonra bu metal boru aracı ile 2300 km yol katederek Frankfurt Main Aim bölgesinin en büyük havalimanına gideceğim. Kayseri Develi’den 45 yıl önce çıkıp Frankfurt’a yerleşmiş bir amca ile başlayan yolculuk leziz bir akşam yemeği ile devam ediyor.
Yeniden Burada…
2 yıl önce ilk ziyaret ettiğimde şaşkınlığımı gizleyememiş ve durmadan yürüdüğüm halde bütün salonları bitirememiştim. Gezegende yayıncılık üzerine iş yapan ne kadar kurum varsa sanki burada toplanmıştı. Bu yıl ile hem dijital kütüphanemiz Sky Library için içerik anlaşmaları hem de basılı yayıncılık alanında takip ettiğim Türk Hava Yolları Yayınları için yeni içerik seçimi ve yayıncılık alanındaki trendleri takip etmek için gidiyorum. Ayrıca Türk Hava Yolları olarak fuara sponsoruz ve burada konuklarımıza yayınları ve dijital kütüphane Sky Library‘i deneyimletiyoruz.

Frankfurt Kitap Fuarı 1949 yılından beri her yıl düzenleniyor ve 100 ülkeden 7000‘den fazla yayın evi katılıyor. Geçtiğimiz yıl 290.000 kişi fuarı ziyaret etmiş ve bu yıl daha da fazlası bekleniyor. Bu yıl gerek iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin artması ve iş yapış biçimlerini değiştirmesi, gerekse fuarlara global anlamda rağbetin düşmesi nedeni ile tüm salonlarda değil, on iki salondan sadece altısında firmalar yer alıyor.

Kağıt ve matbaa teknikleri çok eskilere dayansa da son 300 yıldır hayatımıza yaygın olarak giren matbaa ile birlikte bireysel kütüphaneler her geçen yıl artmaya başladı. Yayınevleri çoğalmaya başladı. Artık her isteyenin kendi fikir ve düşüncelerini, yazdığı romanları ve şiirleri istediği özgürlükte basabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Frankfurt Kitap Fuarı salonlarında gezerken tam da bun manzaraları görüyor insan. Ancak diğer taraftan da yakın gelecekte yok olmayacak olsa da oldukça küçülecek olan basılı kitap pazarını düşünmeden edemiyor insan koridorlarda gezerken. En son bu cümleyi Türkiye’nin en büyük matbaalarından birini gezerken söylediğimde biraz kızgınlık, biraz kırılganlık ile yüzüme bakıp hiçbir şey dememişti bizi gezdiren yönetici. Üzgünüm ama haklıydım.
Uzun Kuyruk ve Kitap Endüstrisi
Gözüme bağımsız yazar birliklerinin geniş standları çarpıyor. Her hangi büyük bir yayıncıya bağlı olmadan eserlerini yazan bu bağımsız yazarlar ülkelerin ve farklı vakıfların desteği ile gezegenin diğer tarafından kalkıp buraya gelmiş ve kitabını hiç görmediği insanlar okusun diye bir kelime bile bilmediği başka bir dildeki basımı için telif anlaşması yaparken buluyor kendini. Diğer taraftan Amazon’un birkaç yıl önce benzer bir hizmeti sunarak yazarları ne kadar faydalı bir platform sunduğumu hatırlıyorum. Chris Anderson‘un Uzun Kuyruk teorisine göre bu fuarda yer bulan bu yazarlar maalesef fiziksel mekan kısıtları ve ticari kaygılar yüzünden çoğu zaman raflarda yer bulamıyorlardı kendilerine.

Her yaştan çocuk için özel üretilmiş içerikler, dünya mutfağının her türü için özel oluşturulmuş tariflerin yazılı olduğu yemek kitapları, yalnızlık ve özlem içinde yazılmış şiirlerin bulunduğu şiir kitapları, iş dünyasının en bilinen kurallarının ve yaşanılmış tecrübelerinin yer aldığı iş kitapları, önümüzdeki yıl için üniversiteye hazırlanan öğrenclerin okuması için yeni hazırlanmış ders kitapları, ülkelerin tarihleri, milletlerin kültürleri… Hepsi fuar alanında bulunan milyonlarca kitabın içinde yer alıyor. İnsanın sihirli bir güç ile tüm kitapları anında okuyası geliyor.
Frankfurt’ta hava soğuk. Arasıra yağmur da yağıyor. Akşam olduğunda fuar alanındaki tüm yabancılar şehrin sokaklarına dağılıyor. İş yemekleri için en şık restoranlarda rezervasyonlar hazır. Ben ise yalnız bir turist olarak sokaklarda yürümeyi tercih ediyorum. İlk gün için önemli toplantılarımı tamamlamanın vermiş olduğu huzur ile şehrin merkezine doğru giden trene biniyorum. Bugün güzel geçti ve güzel proje fikirleri ve işbirlikleri düşüncesi ile tren istasyonuna doğru yürüyorum. Her gün İstanbul’da kıta değiştiren biri olarak 10 dk. da bir yere gidebilmeye çok alışık değilim. Ancak şehrin merkezi diyebileceğim Hauptwache İstasyonu’ndan otelimin bulunduğu havalimanına uzaklık 15 dk. olunca akşam da olsa bol bol yürüyüp sokaklarda kaybolmaya başlıyorum.
Turist Olarak Frankfurt
Bir turist olarak Frankfurt biraz sıkıcı denilebilir. Alışveriş anlamında istediğiniz herşey bulabileceğiniz mağazaların dışında akşam saatlerinde çok da yapabileceğiniz bir aktivite yok. Römer bölgesine gidip tarihi evlerin yer aldığı meydanda birşeyler atıştırabilirsiniz. Eğer haftasonu gittiyseniz ve hava güzelse nehrin kenarında yürüyüşe çıkabilir, nehir kenarına dizilmiş müzeleri ziyaret edebilirsiniz. Önceki gidişimde saatlerimi harcadığım bit pazarı sadece haftasonu kuruluyormuş. Bu sefer ziyaret edemiyorum.

Alışveriş yapacaksanız sadece Karstadt mağazası bile yeter. Bir katını bile hakkıyla dolaşıp ürünlere bakabilmeniz için en az 2 saat gerekebilir. Veya ara sokaklara serpiştirilmiş butiklerde özel ürünler bulma ihtimaliniz daha yüksek. Soğuk havada yorulduysanız gidip sıcak bir kahve veya çay içmek en keyifli deneyim olabilir.
Şehrin sokaklarında yürürken büyükçe bir kitapçı gözüme çarpıyor. Burası istanbuldaki pek çok avm ile yarışabilecek kadar büyük olan ve içinde binlerce kitabın 5-6 kata dağıldığı bir derya. İçeride farklı katlarda farklı etkinlikler devam ediyor. Bir söyleşiye rastlıyorum. Biraz dinledikten sonra hiç anlamadığım bir dilde yazılmasına rağmen çok faydalı içeriklerin yer aldığına inandığım binler kitabın arasında dolaşmaya başlıyorum. Kitapların arasında kayboluyorum. Kitap fuarı sadece fuar alanında değil şehrin her yanına dağılmış. Söyleşi afişleri, mini sergiler, kampanyalar her yerde.

Soğuk bir Frankfurt akşamında sokaklar sakinleşirken gündüzleri binlerce euroluk ürünlerin satıldığı mağazaların girişlerini soğuğa karşı siper etmeye çalışan evsizlerin ve seyyar yaşam alanlarının yanında içim burkularak geçiyorum. Milyarca doların döndüğü Frankfurt finans merkezlerinin gölgesinde bu tezatlık karşısında yapabileceğimiz pek birşeyin de olmaması ayrı çaresizlik duygusu yaşatıyor insana.
Biraz alışveriş ve fazladan bir kaç toplantı ile geçen ikinci günün sonunda Frankfurt’tan ayrılma vakti geliyor. Gelirken yaşadığım karmaşanın aksine S hattındaki S8 treni ile 15 dk.’lık yolculuk sonunda havalimanındayım ve gece yolculuğu ile dönüş başlıyor. Kitap dolu ve güzel amaçlar için yapılmış bir dizi görüşme sonrasında dönüş yolundayım. Önümüzdeki yıl tekrar bulunma dileği ile uçağın camından son kez şehri selamlıyorum.
( Bu yazı Düşün Taşın Derneği‘nin dergisinin ilk sayısı için özel kaleme alınmıştır. Bu vesile ile Selim Çavuş‘u ve tüm Düşün Taşın Derneği üye arkadaşları bir kez daha tebrik ediyorum.)