Yeni Çağda Fahrenheit 451
Tüm kitaplar yakılıyordu. Kitap bulundurmak da suç olmuştu. En büyük keyif ise oturma odalarının duvarlarını TV ekranları ile değiştirmek, stres atmak için boş otobanlarda son süret araba sürmek yeterliydi. İtfaiyecilerin tek görevi vardı kitapları fahrenheit 451 dereceye kadar ısıtmak. Çünkü kağıt bu sıcaklıkta yanıyordu…
Ryan Bradbury’nin 1951 yılında kaleme aldığı ünlü bilim kurgu romanını okumadıysanız şiddetle tavisye olunur. O tarihlerde yazdıkları dönemin insanları için sadece hayalken bugün nasılda hayatımızın bir parşası haline geldiğini görmek ve bunların 61 yıl önce kaleme alındığını bilmek ilginç hissettiriyor.
Elbette günümüzde kitaplar henüz yakılmaya başlanmadı. Ama hayatımızda olan önemini kaybetti. Televizyonlar da henüz duvarın tamamını kaplamadı ama iş harici akşamlarımızın tamamını kaplamaya başlaması bile fazlasıyla gerçekleşti. Kitap, ise birçokları için seyretmeye doyamadıkları dizilerin, görece çarpıtılmış hikayelerin offline (!) versiyonu olarak ışıltılı raflarda satın alınan kağıt tomarı olarak görülmeye başlandı. Artık çok fazla düşünmeye gerek yok. Takip ettiğimiz dünya starının tercihi şampuanları kullanıyor, filmlerde gösterilen karaterler gibi giyiniyoruz. İhtiyaçlarımızı pazarlamacılar belirliyor, yine onlar çözüm üretiyorlar. Bize de sadece satın almak kalıyor. Hatta oturacağımız evleri bile hayatımızın bir parçası, en yakın akrabamız olmuş TV karakterlerinin önerisi ile almaya başladık.
Fahrenheit 451’i sadece bir öykü değil de günlük akıp giden ve farkında olmadığımız hayatımıza eleştirel gözle bakabilmek amacıyla okursak çok şeyler çıkarabiliriz itfaiyeci Montag’ın hikayesinden…
Kamil Mehmet ÖZKAN